Antalya Film Forum’da Ödüller Sahiplerini Buldu
Altın Portakal Film Festivali’nin ortak yapım imkanı yaratan programı Antalya Film Forum’da ödüller sahiplerini buldu. İki gün süren Forum’daki sunumlardaysa dünya çapında alanında uzman isimler, tecrübelerini paylaştı.
Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ortak yapım ve proje geliştirme platformu olan Antalya Film Forum (AFF) iki günlük dopdolu bir programın ardından ödül töreniyle sona erdi. Bütün dünyadan sektör profesyonelleri sinema yapmaya gönül verenlerle bir araya getiren Forum, bu yıl 119 başvuru arasından seçtiği 19 projeyi değerlendirip en iyilerini ödüllerle destekledi.
Su Hotel’deki ödül töreninde konuşan AFF Direktörü Betül Günay, foruma destek veren; WOM Stüdyo, GAİN, BKM Mutfak, The TAMTAM, Chantier Films, Antalya Film Ekibi, Varyete Bros, Adam Canavar Design House, Rollart Film, E-Ofis, Antalya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri ve festival idari direktörü Av. Cansel Tuncer ve sanat direktörü Deniz Yavuz’a teşekkür etti.
AFF 2024 ÖDÜLLERİ
Uzun Metraj Kurmaca Film Pitching Platformu
- Uzun Metraj Kurmaca Film Pitching Platformu Ödülleri: Yönetmenliğini Aydın Orak’ın üstlendiği, yapımcılığını ise Aydın Orak, Murat Hasarı ve Fahriye Şentürk’ün paylaştığı “Ölü Arının İğnesi” ile yönetmenliğini İlyas Soner Yıldırım’ın, yapımcılığını Emir Melek’in üstlendiği “Kırk Gün Kırk Gece”
- WOM Studio – Stüdyo Kullanım Desteği: Yönetmenliğini Nursen Çetin Köreken’in, yapımcılığını Ümit Köreken’in üstlendiği “Üç Kızın Hikayesi”
- Rollart – Teknik Ekipman Desteği: Yönetmenliğini Aydın Orak’ın üstlendiği, yapımcılığını ise Aydın Orak, Murat Hasarı ve Fahriye Şentürk’ün paylaştığı “Ölü Arının İğnesi”
- Uzun Metraj Kurmaca Film Work In Progress Platformu
- Uzun Metraj Kurmaca Film Work In Progress Platformu Ödülü: Yönetmenliğini Şeyhmus Altın’ın, yapımcılığını Fevziye Hazal Yazan’ın üstlendiği “Memento Non Mori”
- AFF Jüri Özel Ödülü: Yönetmenliğini Banu Sıvacı’nın, yapımcılığını Yusuf Aslanyürek’in üstlendiği “Günyüzü”
- Chantier Dağıtım Ödülü: Yönetmenliğini Şeyhmus Altın’ın, yapımcılığını Fevziye Hazal Yazan’ın üstlendiği “Memento Non Mori”
- The TAMTAM – Color Suit ve Finishing Destek Ödülü: Yönetmenliğini Şeyhmus Altın’ın, yapımcılığını Fevziye Hazal Yazan’ın üstlendiği “Memento Non Mori”
- Belgesel Film Work In Progress Platformu
- Belgesel Film Work In Progress Platformu Ödülü: Yönetmenliğini Morteza Atabaki’nin, yapımcılığını Murat Öneş’in üstlendiği “32 Metre”
Dizi / Kısa Dizi Pitching Platformu
- Gain – Proje Geliştirme Desteği Ödülü: Yönetmenliğini Salih Toprak’ın, yapımcılığını Sedat Tanrıkolu’nun üstlendiği “Keko”
- BKM Mutfak – Senaryo ve Oyun Yazma Atölyesi Ödülü: Yönetmenliğini Salih Toprak’ın, yapımcılığını Sedat Tanrıkolu’nun üstlendiği “Keko”
- Sümer Tilmaç Antalya Senaryo Destek Fonu Pitching Platformu
- Sümer Tilmaç Antalya Senaryo Destek Fonu Pitching Platformu Ödülü: Senaryosunu Nazlı Elif Durlu’nun kaleme aldığı “Mutlu Bir Yuva”
- Antalya Film Ekibi – Yapım Danışmanlığı Desteği Ödülü: Senaryosunu Nazlı Elif Durlu’nun kaleme aldığı “Mutlu Bir Yuva”
7-9 Ekim tarihleri arasındaki Forum’da iki gün boyunca yeni projeler değerlendirildi, usta oyuncu Mehmet Aslantuğ bir ustalık dersi gerçekleştirdi ve alanında uzman isimler de özel sunumlarla tecrübelerini ve fikirlerini paylaştı.
“Stüdyo Sineması” başlıklı sunumda Mert Baydur ve Kaan Acemi; 20125’te hayata geçiriliecek ve Avrupa’nın en büyük 3. film platosu olması hedeflenen WOM Stüdyoları’ndan bahsetti. Acemi; İstanbul’da kurulacak platonun, sektördeki daralmanın önüne geçmeyi amaçladığını söyledi. Müjdeci, “Yapım maaliyetlerini düşürerek yüzlerce kişiye istihdam sağlayan, dolaylı yoldan milyonlarca kişiye dokunan film sektörüne destek olabilmenin mutluluğunu yaşıyoruz” diye konuştu.
“Film Yapımlarında Uluslararası Ortaklıklar ve Sanat Sinemasının Geleceği” başlıklı, yönetmen Aydın Sayman’ın moderatörlüğündeki sunumda ise yönetmen Nur Dolay konuştu. Dolay, öncelikle sinemadan kastını açıkladı: “Aslında sinema deyince ben, film endüstrisinden bahsetmiyorum. Film endüstrisi, eğlence endüstrisi anlamına geliyor. Biz sinemadan bahsederken, Avrupa’da olduğu gibi, yedinci sanattan bahsediyoruz. 2011’de Berlin’de Bela Tarr’a Gümüş Ayı verilmişti. Ödülü alırken teşekkür etmedi, sonra basın konferansında ‘Bu, sinemanın sonudur’, dedi. Herkes ‘Bela Tarr artık film yapmayacak’ dedi, ben de öyle düşündüm. Fakat onunı söylediği, sinemanın gerçekten bitişiydi. Bunu şimdi anlıyorum” Dolay, daha sonra gösterim imkanlarındaki değişime değindi. Kendisinin çocukluk ve gençlik yıllarındaki sinemaların zamanla kapandığını ve yerlerini kompleks sinemaların aldığını anlatan Dolay, şöyle konuştu: Avrupa’da da mesela Fransa’nın öncülüğünde Europa sinema diye bir hareket ortaya çıktı. Aslında Avrupa Birliği’nin temel ilkesi serbest rekabet; hiçbir şekilde destek istemiyorlar. Fakat Fransa diretti; kültürel istisna yapalım ve kültürel alanda destekleyelim diye. Fransa’nın başını çekmesiyle Fransız Kültür Bakanlığı ve ondan daha bağımsız olarak hareket eden Ulusal Sinema Merkezi’nin katkılarıyla Sinema Europa yaratıldı. Bütün Avrupa’yı sardı. Sanıyorum İstanbul’da 3 tane sinema var bu ağın içinde. Şu an dünyada 38 ülkede, 750 kentte bin 240 sinema, bu fondan yararlanıyor.
Bunlar seyirciyi çekmek için daha ilginç yöntemler de bulmaya başladılar. Mesela film yönetmenin davet edilmesi, filmden sonra konuşmalar, mesela bir Pazar sabahı çaylar kahveler bizden, pastalar çörekler sizden, diyerek bir buluşma düzenliyorlar. Fakat yine de bu multiplex dediğimiz sinemalarla rekabet edemediler. Korsan platformanlardan indirme, Netflix gibi platformların ortaya çıkması… Covid de son darbeyi vurdu sinemada film izleme kültürüne ve herkes kocaman ekranlar aldı evine. Sinema Europa ağı bütün desteklere rağmen dayanamadı bunun karşısında ve hemen hemen bitti diyebilirim. Netflix’te, Disney’deki filmlerde sanat ve deneme filmlerine hiçbir şekilde yapım ortaklığı yapmıyorlar. Onları tamamen dışlıyorlar ve vurdulu kırdılı, içinde seks olacak ya da işte dünyanın sonu gibi filmlere para veriyorlar. Bir yerde finansman bulamıyoruz film yapmak için”
Bu şartlar altında sinema yapmaya devam etmeyi sorguladığını ifade eden Dolay, düşüncelerine, İtalyan yönetmen Nanni Moretti’nin bir filminde bulduğu karşılığı paylaştı: “Moretti, Parlak Bir Gelecek filminde aynı soruyu soruyor. Orada film yapmaya çalışan bir yönetmen var. Etrafında kalabalık bir ekip, her şey, her film yapımında olduğu gibi, ters gidiyor ve bunlar Netflix ile bir yapım anlaşması imzalamaya çalışıyorlar ama Netflix’in istediği kalıplara uydurmak oldukça zor oluyor. Moretti de bir yerde Bela Tarr’ın söylediğini söylüyor; sinema bitti, diye. Film endüstrisi denilen şey ezdi geçti sinemayı”
Uluslararası ortak yapım imkanlarından da bahseden Dolay, şu örnekleri verdi: “Mesela İrlanda, Malta büyük destekler sunuyor; Avusturya’nın, Fransa’nın, Almanya’nın destekleri var. Fakat bunlara girmek için çok kesin şartlar var. Mesela Malta’da çekeceğiniz bir film için konu Malta ise büyük destek var. İrlanda da filmin bir kısmının orada yapılmasını istiyor. İspanya ekonomik olarak feci durumda. Amerika malum; onların istediği filmler, Netflix türleri. Amerikan film marketlerine gitmek isterseniz dünyanın birçok ülkesinden gelen yönetmenlerle yapımcılarla tanışma imkanı var. Oraya önceden kayıt olduğunuzda 4-5 ay önceden bütün katılımcıların adreslerini yolluyorlar size. Eskaza bir yapımcı buldunuz Amerikan film pazarında; yapımcıya hiç itiraz etmeyeceksiniz! En iyi şey; Fransa- Almanya ortaklığı. Aralarındaözel bir anlaşma var; Almanya’dan bir yapımcı bulursanız Fransa ile rahatlıkla anlaşıp kaynak bulabilirsiniz”
“Girişimcilikten Sinemaya: Kanada Vize Ve Yeni Fırsatlar” başlıklı sunuma ise Burak Çolak moderatörlüğünde, Kanada resmî göçmenlik danışmanı Judith Tokgöz katıldı. Göçmen danışmanlığı tecrübelerinin ötesinde sinema bağlamında Kanada’yı değerlendiren Tokgöz, “Kanada, Hollywood’un omurgası” diyerek film sektöründe çalışmak isteyenler için Kanada’daki imkanları şöyle özetledi: “Kanada’da film çekmek düşük maliyetli ve sosyal devlet imkanlarından yararlanmayı sever Hollywood. Çoğu ülke de faydalanabiliyor ama maalesef Türkiye, bu listede yok. Sizin sektörde çalışma izni için muafiyetler var. Geçici oturumda şirket kurup şirket üzerinden C11 vizesi alınabilir. Quebec’te sağlık sigortasından da yararlanabilirler. C14 istisna kodu, Kanada’daki canlı aksiyon televizyon ve film yapımında temel rollerdeki yabancı işçilerin LMIA olmadan çalışmalarına olanak sağlar; C11’de kısa süre için vize muafiyeti oluyor. Buradaki projeyi, prodüksiyonu anlatmanız gerek, o takdirde yardımcı olunuyor.Bu, yalnız oyuncular, yönetmenler, dublörler, ışık uzmanları ve koreograflar için uygulanır”
Berlin Film Festivali Direktörlüğünü beş buçuk yıl boyunca sürdüren Mariette Rissenbeek de Forum’un konuklarındandı. Rissenbeek, Berlin Film Festivali örneği üzerinden “Uluslararası Film Festivallerinin Film Endüstrisindeki Rolü” üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Rissenbeek, tecrübelerini şöyle aktardı:
“90’larda Almanya’da dağıtım işinde çalışırken bir filmi, festivale sokmak için her zaman çok hevesliydik. Çünkü bağımsız bir film için festival katılımı, görünürlük sağlar. Gösterime girdiğinde, “A, bu film Berlin’deydi ve ödül aldı” diyebilirler, bu da filmin tanıtımına yardımcı olur. Bu anlamda birçok festival, ulusal düzeyde bile olsa film endüstrisinin bir parçasıdır ve filmlere ekstra bir görünürlük sağlar. İkincisi; festivaller bir ağ kurma platformudur. Bir festivale gittiğinizde belki de özel bir projesi olan bir yönetmenle tanışabilirsiniz, bir oyuncuyla tanışabilirsiniz ya da bir yapımcı size bir teklif sunabilir. Büyük festivaller ise, tıpkı Berlin gibi, uluslararası çapta önemli buluşma noktalarıdır. Her ülkedeki film endüstrisinin gelişimini öğrenir ve aynı zamanda ağınızı genişletirsiniz.
Günümüzde bazı filmler sadece festivallerde gösteriliyor. Berlin gibi büyük festivallerde halk, genellikle başka yerlerde izleyemeyeceği filmleri görmek için festivale geliyor. Bu da odağın biraz değiştiğini gösteriyor. Büyük festivaller, özellikle Berlin gibi belirli bir yapısı ve tadı olan festivaller, her yıl belirli bir imaj oluşturuyor. Her yıl festivale gittiğimizde ne tür filmlerle karşılaşabileceğimiz hakkında bir fikrimiz oluyor. Berlin, geçmişi ve misyonu olan bir festivaldir, bu yüzden beklentiler çok değişmez.
90’larda Berlinale, Berlin’in batısındaki Zoopalast bölgesinde gerçekleşirdi ve festivalin piyasası çok daha küçüktü. Potsdamer Platz’ın tasarımıyla birlikte festival, şehir merkezine taşındı ve pazar büyüdü. Bu, festivali, bağımsız filmler için daha çekici hale getirdi.
Covid sırasında insanlar daha çok filmleri çevrimiçi izlemeye alıştı. Sundance ve Rotterdam gibi bazı festivaller çevrimiçi gösterimler sundu. Ancak biz Berlinale’de insanları bir araya getiren bir festival olmayı tercih ettik. Açık hava gösterimlerini tercih ettik ve bu büyük bir başarı elde etti. Covid sonrası bazı festivaller stratejilerini değiştirdi. EFM, Covid sonrası bir gün kısaltıldı. İzleyici katılımı Covid öncesiyle aynı seviyelere geri döndü. Ancak ekonomik krizler, festival bütçelerini yönetmeyi zorlaştırdı. 2020’de Berlinale’nin bütçesi 29 milyon Euro’ydu, 2023’te ise 33 milyon Euro oldu. Finansal zorluklar yaşadık ve sponsorlar daha dikkatli hale geldi. Festival bütçesini karşılamak için hükümetten destek almak zorunda kaldım. Her yıl bu bütçeyi sağlamak zorlaşıyor”
Şebnem Pınar’ın moderatörlüğünü üstlendiği “Karakter Yaratımı ve Animasyon” sunumunun konuşmacısı, karikatürist- yazar Cem Güventürk’tü. Güventürk, “Sanat özellikle karikatür, gerçekten her şeyden haberinizin olması gereken, her üniteden sorumlu olduğunuz bir sınav gibi. Ben zihnimi dev bir çöplük gibi görüyorum” derken bu işle uğraşacak olanlara şu tavsiyelerde bulundu: “Fikrin bu kadar önemli olduğu çağda fikir, gerçekten çok yakınlarda gezmiyor. Bunu çok korkutucu buluyordum başta. Biz Türk halkı olarak kendimizi aşağı çekmekte çok ustayız, çok uçları yaşayan bir milletiz. Eğer tavsiye olacaksa ‘yok ya olmuyor artık, yapılabilecek her şey yapıldı’ noktasında tıkanıp kalmamalılar”
Sinema Çalıştayı koordinatörü Doç. Dr. Perihan Taş Öz’ün moderatörlüğündeki “Hikayeleri Bestelemek” başlıklı sunumun konuşmasıcı ise pek çok filmdeki başarılı işleriyle tanınan, besteci Yıldıray Gürgen’di. Bugüne dek 160 projede, 500 bölümün üzerinde dizide görev almış olan Gürgen, Öz’ün “Hikaye bestelemek sizin için ne ifade ediyor, nasıl işliyor bu süreç?” şeklindeki sorusunu şöyle cevapladı:
“Temelde anlatılan hikayenin evrenselliği var mı yok mu, herkese hitap eder mi soruları oluyor. Türkiye’de büyüyen biri olmadığım için Türkiye’nin dışında olan bazı şeyler çok dikkatimi çekti. Belki biraz orada bir farkım olmuştur. Bir projede beni asıl tav edecek olan nedir? Konu sadece Türkiye’de çalışan bir konuysa bunu, Türk insanına göre yapmak gerekiyor. Evrensel bir konuysa biraz daha öyle bakmam ve işlemem gerekiyor. Projeye dahil olurken ‘ben kimin gözünden bakarım?’ sorusunu sorarım. Kameranın açısından mı, orada görünmeyen bir oyuncu olarak mı, yoksa bir oyuncunun gözünden mi? Işıklandırmadan tut, renginden, kamera açılarına kadar her şey çok önemli. Aslında şunu söylemeye çalışıyorum; duyguyu, görselle birleştirebiliyorsam onun albenisi katbekat artıyor. Bizim işimiz bir noktada manipülasyondur; seyirciyi daha çok nasıl ekran karşısına kilitleyebiliriz?”
Forum’da ikinci gün devam eden sunumlarda SONY Ürün Uzmanı Aykut Kılıç, Ozan Ali Korkut moderatörlüğündeki“SONY- Hikayelerin Çözünürlüğünü Artırmak” başlıklı bir sunum yaptı. Kılıç; SONY’nin, çözünürlüğü artıran yeni sisteminden bahsetti. Anakart üzerine dahil edilen yeni bir üniteyle kameranın artık; hayvan, insan, kuş, tren gibi pek çok nesnenin ‘anatomisini algılayarak’ netlik yaptığını söyledi.
“WEDIA CORP- Dijital Dönüşüm Yeni Çağ” başlıklı sunumda ise Funda Şen ve Erman Güleç konuştu. Günümüz hedefinin ‘Z kuşağı’ olduğunu belirten Funda Şen, Z kuşağını ve sinemayla ilişkisini şöyle tarif etti: “Bu çocukların neredeyse üç yaşından itibaren ellerinde telefon, tablet; her şey var, bunlar multi çocuklar. Bir yandan bilgisayar oynarken bir yandan müzik dinleyip o sırada telefonda Instagram kaydırabiliyor. Peki biz bu çocukları sinemaya nasıl getireceğiz? Bu çocukların çoğu sinemaya gitmeyi külfet olarak görüyor, pahalı buluyor. Neden; çünkü içeriğe o kadar kolay ulaşıyor ve o kadar hızlı tüketiyor ki dikkati inanılmaz derecede kısa. Siz onu iki saat o salonda tutacaksanız gerçekten ona bir şey vermek zorundasınız artık. Onu salona getirebilmek için onu yakalamak zorundasınız. Ve yakalama süreniz 2 ila 3 saniye”
Erman Güleç de Z kuşağının tercihlerine dikkat çekti: “Gen Z’yi sinemaya nasıl getireceğiz? Onları yakalamamız lazım. Peki onlar neredeler? Sosyal medyadalar. YouTube Z kuşağının bir numarası! Biz dijital platformlarda dikkati o filme çekiyoruz. Daha sonra o kararsız izleyici, yani Gen Z kararsız bir şekilde sinema salonuna gittiğinde “Ok, ben bununla ilgili bir şey izlemiştim” diyor. Ve o zaman aslında Box Office’e faydasını görüyoruz”
Şen, bu konuda film ekipleri ve yönetmenlere de şu tüyoları verdi: “Yönetmen olarak sette ‘motor’ dediğinizde lütfen arkanızdan da bir kamera size ‘motor’ desin. Mutlaka küçük kesitler, komik anlar, hashtagleriniz en baştan belli olsun. En başından filmle ilgili ipuçları, merak uyandıracak şeyleri verin gençlerin eline. Müzik için de mutlaka lisans altına alınarak bütün dijital platformlara dağıtımının yapılması gerek, müzikle de çocukları yakalayabilirsiniz. Mesela filminizin müziği TikTok’da viral oldu; bitti! Orada sinemaya gelmeme şans ve ihtimalleri yok”
Burak Çolak’ın moderatörlüğündeki “Media Hub – Dağıtım: 3 Boyutlu Satranç Oyunu” sunumunun konuşmacısıysa Kerim Emrah Turna’ydı. Uzun yıllar televizyonculuk yaptıktan sonra Media Hub’ı kuran Turna; yıllar içinde kurduğu network’le şu an bir Brezilya ürününü Filipinler’e, bir Tayvan ürününü Şili’ye lisanslayabildiklerini söyledi: “Düşünün ki şu an İspanya’da prime time’da Türk dizisi izleniyor. Amerika’da, Hispanik nüfusun izlediği iki büyük kanal var; Telemundo ve Univision. Onların prime time’ında Türk dizileri var”
İpek Ügümü’nün moderatörlüğündeki sunumdaysa BluTV Orijinal Yapımlar Takım Lideri Oya Doğan, “BLU TV: Dijital Platformlarda Özel Yapım Süreçleri” hakkında bilgi verdi. Öncelikle başvuru kriterlerinden bahseden Doğan, şöyle konuştu: “Her platformun belli kimlikleri oluyor. Yani Blu TV’de şöyle bir gerçeklik var: İzleyici gerçekten kendine dair bir şey bulmak istiyor. Dolayısıyla çok lokal bir hikaye olması çok önemli. Bilim kurgu, çok fantastik şeyler karşılık bulmuyor ve eğriti duruyor. Başvuruda en azından bir bölüm senaryosu varsa en azından proje hakkında bir izlenim oluyor. Ve iyi senaryo her zaman aslında o kadar işin arasında gerçekten öne çıkıyor”
Meta Medya Ortakları Sorumlusu Eren Sağır da Ozan Ali Korkut moderatörlüğündeki “Facebook Meta – Cine – Z” başlıklı sunumda sinema sektöründe sosyal medyanın nasıl daha efektif kullanılabileceğini anlattı. Sağır, “3 milyardan fazla insan platformlarımızı kullanıyor. Bu kadar büyük bir kitleyi düşündüğünüzde, siz dizi de üretseniz, sanat filmi yönetmeni de olsanız, bir aktör de olsanız veya bir belgesel yapımcısı bile olsanız, kendi kitlerinizi platformlarımızda bulabiliyorsunuz. Son ‘Reels’ formatımız mesela en hızlı büyüyen formatlarımızdan biri; 200 milyar Reels her gün Facebook ve Instagram’da izleniyor. Doğru şekilde servis edildiğinde, doğru stratejiyle, doğru girişle, doğru bağlantılarla yayınlandığında içerik, kendi kitlesini bulup etkisini yaratma gücüne sahip” diyerek sosyal medyanın gücüne dikkat çekti. Tüketici alışkanlıkları ve ihtiaçları ile platformların sunduğu özelliklerin sürekli birbirini besleyerek dönüştürdüğünü vurgulayan Sağır, içerik üreticilerinin buna dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Sağır, şöyle konuştu:
“Bu 3 milyarlık kitlenin hepsinin belirli bir formatta içerik tüketmek istediğini düşünmüyoruz. Özellikle Reels bence film endüstrisi için şu anda en önemli kanallardan. Ama bu demek değil ki tek format. Mesela bir belgesel içeriğine çok sıkı sıkıya bağlı bir komünite de Instagram yayın kanallarında bir araya gelebiliyor ya da bir oyuncu yeni projesine ilişkin haberleri WhatsApp’tan paylaşabiliyor.
mesela Instagram storyleri; en popüler içerik tarzlarından biriydi. Ama algoritması öyle bir şekilde evrimleşti ki… Şu anda hikaye içerikleri, kişilerin kendi arkadaş ve ailelerine, daha bağlantılı olduğu, sadece onun özel içeriklerini takip eden kişilere daha çok tavsiye edilmeye çalışılıyor. Buna mukabil mesela film içerikleri gibi, aktörlerin, yapımcıların, belgesel içerikleri gibi şeyler de feed, yani akış, tarafında. Dolayısıyla geniş kitle için fesinlikle feed formatını tavsiye ediyoruz”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı